ŞİİRDİR GÖZYAŞI
  Hikayeler
 
BAŞLIKSIZ HİKAYELER
Hatırlamak ve hatırladığıyla yaşamak. Olmazların toplandığı hayatında Gelecek diye bir kavramı tanımlamadığı için hep geçmişte kaldı. Çünkü halde ve gelecekte yanında olmasını istediği kişi şimdi başkasıyla beraberdi.
-Hayatımın anlamı sensin. Sensiz yaşamak gerçeği ölümle eşdeğerdir. Seni öyle seviyorum, öyle seviyorum ki… demişti son buluşmalarında.
 Ama bu sözlere karşılık duyması gereken cümleleri duymamıştı. Duyduğu her cümle kendisinden bir şeyler alıp götürüyordu. Bir şarkıda tekrarlanan nakarat gibi beynini aynı cümleler kemirip duruyordu.
-Ayrılmamız gerek…Ayrılmak… Elveda…Elveda…Sen…Sen…Kendine iyi bak… Elveda…
Bu kadar kolay mıydı? Bu kadar rahat mı söylenir ve kurulurdu cümleler. Yüreği kanamadan,ağlamadan … Olmuştu işte ve olmuşları günlüğüne yazıyordu. Gün be gün… saate,dakikasına ve hatta saniyesine dikkat ederek notlar düşüyordu defterine. Aslında acılarını düşüyordu kara kaplı defterine. Eksik taraflarını ve yaşanmamış anları. Bir başkası olmamıştı. Bir başkası dolduramazdı bu boşluğu ve o büyük boşluk büyüdükçe büyüyor, çekilmez acılarla kaplıyordu her yanını. Acabalar ve keşkelerle kurduğu cümlelerin sayısı artıkça gözyaşı adedi de artıyordu.
İyiydi,güzeldi ve yaşam gül bahçesiydi onunla. Şimdi her şey tam tersi. Hep aynı sorularla boğuşmak zorunda kalıyor.
-O da seviyor muydu?
-Şimdi hatırlıyor mu beni?
-Aklına geldiğimde ne yapıyor? diye başlayan soru yağmurunda cevabını bildiği tek bir soru yoktu. Biliyordu ve bildikleri onu daha çok üzüyordu.
 
Senden vazgeçmek mi
Asla çünkü yaşam
Senden vazgeçmemektir
Seninleyim,peşindeyim
Ve sensiz
Gözlerini öpeceğim
Ellerini tutacağım
Sen olmadan sana
Şiirler biriktireceğim
Şarkılar söyleyeceğim
Sen olmadan sana
″seni seviyorum″diyeceğimi
Sen duyma
           
            Ha güneş doğmuş ha doğmamış. Mevsimlerden ister bahar olsun ister yaz ne çıkar. Gören gözlerim yok,ayaklarım, tutan ellerim… Ne anlamı var zamanın? Ne yaşanır? Seni arıyorum işte şehir şehir, sokak sokak, ev ev. İster çık karşıma ister çıkma. Sensin yaşama sevincim, sensin tek dileğim, hayat sensin, zaman sen
            Nerdesin? Hangi kuyulara attın yüreğimi? Hangi kollarda yaşama türküler adıyorsun? Duydum, bir kızın olmuş sen gibi, güzel ve baştanbaşa sen kokan. Mutlu musun şimdi? O kız, biz… Şarkıda yinelenen sözler gibi: “bir kızımız olacaktı…” Demeye de dilim varmıyor ama elveda…
SON
08.12.2001
 
            Defteri kapadı,bu günlüğe düştüğü son not ve tarihti. Yemin etti aynadaki yüze. Bir daha yazmayacaktı. Unutmak imkansız olsa bile unutmaya çalışacaktı. O artık evli bir kadın, bir anne…Sevemezdi artık. Odadan çıktı, kapıyı kilitledi ve anahtarı dolabın üzerindeki kutuya koydu. Gizlemek istiyordu anahtarı. Neden ve kimden? Kendinden mi yoksa. Güvenmiyordu kendine,daha önce vermiş olduğu sözler gibi bunu da tutmamaktan korkuyordu. Korku,nedir korku veya niçin korku? Kafasındaki bu sorularla birlikte kapının önünde buldu kendini. Soğuk ve sisli bir hava. Kendi gibi, ruhu gibi. “olsun” dedi,yürümeye başladı.
            Bir şeyler bulmak için değil, biriyle karşılaşmak için hiç değil. Kendi için yürüdü, yoruldu, oturdu, dinlendi,kalktı,tekrar yürüdü. Bir hayaldi sanki ve bu şehir bir hayalet şehir. İnsanlar yürekleri gibi dört duvar arasında hapis ve yüzlerine yakışmaz diye yanlarına almayı unuttukları tebessümlerden, kahkahalardan yoksun. Oysa tebessümler insan yüzüne yakışan ve insanı tablolaştıran en güzel anların resimlenmesidir. Farkında olmasak da…
            Yürüyüşler, dengesiz adımlar,rotasız gemiler gibi gidecekleri yeri bilmeyen adımlar… Evden sokağa,sokaktan eve bir kısır döngüye dönüşen adımlar… Günlerin geceyi kovalaması gibi. Bütün çarklar birgün kırılır veya bozulur;ama zamanın çarkı… Zamanı anlamak ne mümkün.
            Tarih 08.12.2003 Pazartesi. İki koca yıl. Son düşüldüğü tarihten bugüne deftere kaydedilmiş bir not yok. Deftere bakan da yok,defterin içinde olduğu odaya bakan olmadığı gibi. Kapı çalınıyor. Tuhaf;çünkü kapının zili uzun zamandan sonra ilk defa çalınıyor. Zilin sesine alışık değil. Şaşırıyor ve şaşkınlık içinde kapıya doğru ilerliyor. İlginç bir heyecan olsa gerek.
            Postacı. Elinde bir mektup. Mektubun üzerinde sadece adres. Gönderenin ismi yok. Adamın şaşkınlığına kalp atışları eşlik ediyor. Biliyor ,zarfı açtığında “kim” sorusunun cevabını bulacağını. İşte o heyecan anı. Titreyen elleriyle zarfın bir kenarından yırtıyor. Özenle katlandığı belli olan kağıdı açtığında…!
 
            …………………………………,
            Hitabımın nasıl olacağına karar veremedim. Canım sevgilim demeyi çok istiyorum. Bu sana haksızlık olur; eski dost desem bana. O yüzden hitapsız başlıyorum cümlelerime. Bu mektubu okuduktan sonra hitabımı kendi ellerinle yaz. Beni anla
            Vazgeçtim sanma senden
            Düşümde sade sen vardın
            Aradığımdın,özlediğimdin
            Ve de sevdiğimdin.
            Sen yoksan ben de yokum.
            Yanındayken gözlerimi öptüğün,
            Ellerimi tuttuğun gibi
            Gözlerimi öpüyor,ellerimi tutuyordun düşlerimde.
Kaybediyorum kendimi
Bana şiirler yazıyordun
Şarkılar söylüyordun
Ve ağzına en çok yakışan iki kelimeyi duydukça
Çıldırıyordum.
“seni seviyorum…seni seviyorum”
duyduğum en güzel nağmeydi bu.
Biliyorum, “neden ve nerden çıktı bu mektup” diyorsun kendine. “Beni bırakıp gitmişti. Elveda demişti.” Haklısın elveda demiştim içim kan ağlayarak. Aslında bırakmak istediğim sen değildin;korkularımdı. Sana layık olamamak,seni mutlu edememek korkusuyla yapacağım yanlışlarımdı. Biliyorum denenmeden bilinmez ama oldu bir kere ve bedeli ağır oldu anlamamın… Hayatım boyunca yaptığım tek doğru işti seni sevmek.
Zamanın kahkahalarını duyabiliyorum;ama zaman seni unutturamadı bana. Ne mevsimlerin tadı vardı sensiz ne de yaşamanın anlamı. Hatalar peşpeşe gelir diyorlardı, doğruymuş. Seni unutmak için başkasını ve de kendimi mutsuz ettim. Biliyordum aslında pişman olacağımı. Çünkü yaşama sevincimdin, hayatımdın, arzuladığımdın. Şimdi dipsiz kuyulara attım kendimi, anılarımı ve bulunduğum yerde acılar diziyorum hayatın gergefine… Türkülerim, türkülerin gam yüklü, sen yüklü. Biliyor musun, senden sonra hayatıma giren en güzel şey kızımdı. Kızım. Okuduğun o şarkıyı hatırlayacağını biliyorum: “bir kızımız olacaktı” Eminim ki çok iyi bir baba olurdun. Şimdi kızımla beraberim. Sadece ikimiz. Ama şunu bil ki iki kişilik dünyamızda üç kişi yaşıyoruz. Üçüncü kişi sensin ve hep olacaksın, unutma
                                                                                                          08.12.2001
                                                                                                          18:30:45
                                                                                                                      BADEGÜL
NOT:Bu mektubu iki yıl önce yazmış,gönderme cesareti bulamamıştım. Şimdi gönderiyorum beni affet.
           
            İçeri geçti adam ağlıyordu,hayır gülüyordu. Hayır hayır hem ağlıyor hem gülüyordu. Aldı kalemi eline ve mektuba hitabını koydu.
            Birtanem,aşkım,canım sevgilim,
           
 
Not:Olayla alakası olmayan bir not. Altı çizili kelimeleri bir araya getirmenizi tavsiye ediyorum.
                                                   MARUF YILDIRIM
 
  Bugün 2 ziyaretçi (3 klik) kişi burdaydı!  
 
En güzel şiirde nefret yoktur,kavga yoktur,kin yoktur;sadece sevgi vardır. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol