ŞİİRDİR GÖZYAŞI
  AHMET TELLİ
 
AHMET TELLİ
 
Kalbim Unut Bu Şiiri

Uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgarlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık

Su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride,bilmiyorum
uzanıp uyumak istiyorum gölgeme
ve sarınmak o kocaman gözlerin
uğuldayan rüzgarlarına

Bir acıyı yaşarım be zehirden
çiçekler üretirim kömür karası
uçurum kadar bir yalnızlık
yaratırım kendime,atlarım
Anısı yoktur küçük rüzgarların

Yapraklarım yok artık kuşlarım yok
büsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türküler de savrulup gitti
ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü

Yanlış.daha baştan yanlış
bir şiirdi bu,biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
bu kadar doğruydu ancak,kimbilir
Kalbim unut bu şiiri
.

Ahmet Telli
HÜZNÜN İSYAN OLUR

DELİ KUŞ

Deli kuş bilir misin nedir
türkuler kadar sevdalanmak
duyabilmek yüreğinde
bir depremin uğultusunu

Suya düşen bir karanfilse yüreğin
bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin

Kavgadan uzak kalmışsan
sevdadan da uzaksın demektir
devinmez yüreğinin mağması
çatlamaz sabrın kara taşı unutma


YAK SEVDANIN ÇIRASINI

Ne hüzünler kurtarır seni
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler

Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü

Yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katıl hayata
Hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya


SEVDALAR DUMAN OLMAYACAK

Acının bağrından
mavi bir çelik gibi fışkıran öfke
dünyayı değiştirecektir mutlaka
Yani hayat
kendini yeniden yaratacaktır
ona sahip çıkan ellerde
ve bu yüzden öfke
sevda gibidir kimilerinde

Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle
beyninin her hücresi bir gerilla gibi
kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın
ve bir hançer gibi saplansın
puştlukların ihanetlerin bağrına
Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar
ve cehennemleşen yalnızlığın
Sevdalar duman olmayacak o zaman
Hüznün isyan olmuştur çünkü

Hüznün isyan olmalıdır

Ahmet Telli
GÜLÜŞÜN EKLENİR KİMLİĞİNE

Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de

Aykırı anlamlar arayıp durma
güz bitip sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur zaman her gece

Her gece yeni bir savaş baslar
acı ses olur, ses deli yağmur

Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim sokağı devriyeler basar
Bir de gülüşün eklenir kimliğime.

Ahmet Telli
Özlemedim Seni

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca

Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım

Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım
.

Ahmet Telli


Özletiyor Seni Bu Yağmurlar

Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle
Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün
Güller de bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları
Tarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zaman aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi bir şey
Duyabilmek kuşların gelişini
Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir
Sonra yürümeliyiz seninle
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belki bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olan
Burada yağmur yağıyor ama sen
Şemsiyeni almadan gel yine de
Özletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun
.

Ahmet Telli


Kalbim Katlanma Bu Dünyaya

Anılar biriktikçe sisleniyor aşklarda
Yitiriliyor serüven duygusu ki o zaman
Şeytanımı koluma takıp gitmeliyim
Yeni bir cehennem kurmaliyim kendime
Hep kendini yineliyorken sesler kokular
Gittikçe birbirine benziyorken dünle bugun
Ölümsüz olmak kadar ürkünç birşey
Bu dünyaya alışmak duygusu

Sonsuza kadar sonsuzluga asılı kalmak
Tanrılara ödül insanoğluna cezaysa
Kalbim bağışlanmayack birşey yap
Katlanma kendine ve bu dünyaya

Kalbim ödünç say sana ayrılan ne varsa
Geri vermiştin dinini
Dilinide unut artık
Aztektin yahut Kürt, hüznünse Kızılderili
Geri ver ne kalmışsa sende, umutların dahil
Hiçlik, o sezdren keder
Buydu senin payın
Duyumsa sülfürün yarışını
Seni vur ,seni bekleme, seni tarihsiz kıl
Bir kartala parçalat seni kayalara zincirleyerek
Kurbanla kurban eden bilinmiyor tarihe bakarsan
Bir efsaneydi yaşamak, sende bilmiyorsun bunu
Medyomdu kimya bir senfoninin diliydi belki
Yeni cehennemler kurmuştuk bilinebilir şeylerden
Sözünü tut artık, seni tarihsiz kıl
Ve katlanma bu dünyaya ey kalbim
.

Ahmet Telli


Savrulan Külleri Ömrümüzün

Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm
bulutların dağlara sessizce çöküşünü
Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci
Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım
çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya
bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda
Harelenen sularda bir yanık kokusu
ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi
Işık zamana bağlı zamansa onun
kocaman gözleridir artık
Anladım tarih de yazılmaz
bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün
Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir
deryalara savrulup çöllere düşmüştü
Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı
hangi sokakta vuruldu sevgilim
Bir demet menekşe bir avuç toprak
burkulan bir yürek miyim hep
Sesimde bir yanma bir kekrelik
uzayıp giden bir çöl yalnızlığı
Gazeteleri okumuyorum başım dönüyor
sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey
her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor
gidip de gelmemek üzere bütün yüzler
Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere
yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı
bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum
savrulan küllerini ömrümüzün
Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum
Ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin
ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor
Acılar dehşetli kinlendiriyor beni
Kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus
yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim
yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında
.

Ahmet Telli


Kül Olan

Bu kentte sorular yasaklanmıştır
böyle diyorlar fısıldarcasına ve ürkek
ve diyorlar ki gidip anlatılsın bir kez
çare düünsün tarih denilen bilici

Gidip anlatılsın beklenen yolculara
aşklar küllenmeden ve beynimizi
büsbütün kemirmeden veba
yetişsin durmadan yolu gözlenen

Bu kentin sorusunu yanıtla ey yanılmaz olan
kahret ya da ışıklandır ve de ki:
-Siz ki yangın yıllarından geliyorsunuz
umuda bağlanmak umutsuzluktur ancak

Ve sen ey bilici, de ki:
-Bu masal çok anlatıldı önceleri
çocuklar da susturuldu her defa
karartıldı evlerin bütün ışıkları

-Ve direnmeyi bilmiyorsanız
kül olun savrulun dağlara taşlara
belki hayat yeniden fışkıracaktır o zaman
bu kentin ışıksız varoşlarından

Bir sfenksten söz ediliyor durmadan
yakınmış kahredilmesi
.

Ahmet Telli


Karda İzler

Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
Bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya
Uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten

Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün

Adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık
Gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana
Siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından

Geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık
Anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını
Ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi

Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün

Kar yağıyorken milyon bekerel hüzün yağıyordur
Derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyir defteridir
Yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak

Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün
Bir uçurum kıyısında vursunlar beni,vursunlar
Bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan

Şairler vurulmalıdır,hayat yakışmıyor onlara
.

Ahmet Telli

Sığınak

Sözün yine hep aşktan yanaysa
sevgilim sen sakla bir kaçağı
belki yorgun ve yaralıdır hâlâ
ölüm basmıştır son sığınağı
Sus ve sadece dinle sessizliği
perdeleri çek ışıkları söndür
bir selam bir haber gönderir belki
sesleri hiç duyulmayan dostlar
Bir cigara sar bitlis tütününden
bir çay demle sonra, anısı kalsın
bekle başında onun sabahadek
Belki benim sana böyle sığınan
yapayalnız ve öylesine yorgun
kimliği duvarlarda kalan bir kaçak
.

Ahmet Telli


İmlâsız

Ayağı kayan bir çocuk
Kadar şaşkınım, bilemedim
Düz yolda yürümenin imlâsını
Kanayan dizlerime bakıp da
Ağlamayı öğrenemediğim gibi

Sevgilisi değildim kadınlarımın
Bir papağan tüneğiydim belki
Ama birkaç sözcük öğrendiysem
Kadınlardan öğrendim, yine de
Bilemedim sevgilim diyebilmeyi

Büyülendim ama büyüyemedim
Aklım ermedi aynalara ve suya
Yüzümü gösterip kalbimi neden
Sakladıklarını öğrenemedim
Şaşkınım, cahilim ben bu dünyada

(Çocuksun Sen)


Ahmet Telli


Isimsiz


Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandir
dostlugundan öte bulmaliyim seni

Sicakligini bulmaliyim dokunuslari, kenetlenisi
Terimizle sulanmali yer
günes terimizde isildamali sabah olunca
Apansiz firtinalar çikmali, sarsilmaliyim

Özlemek yaninda olmak istegidir
Gülüsünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarina dokunamam
bir irmak gibi akitirim ovaya
solugunla yanar dudaklarimin bozkiri

Akkor halindeki ufuk
bakir bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasinda kalirim

Ürpertir bu cografya beni
ikimizi biranda yasadigimi duyarim
Hiç özlemedim seni
özlemek dostluktandir
dostlugundan öte bulmaliyim seni.



Ahmet Telli


Su Çürüdü

1

Yetmis iki gündür bir dolapta kilitliyim.
Yalnizca anahtar deliginden hava giriyor ve ölü bir isik siziyor içeri.
Yalnizlik hiç de tanrisal degil, görkemli degil.
O yalinzca geçmisle gelecek, ölümle yasam arasinda kocaman bir karanlik nokta.
Geçmisi ve gelecegi olmayan, ölümle yasam arasinda irinli bir leke yalnizlik denilen.
Simdi ne varsa, anahtar deliginden sizan havayla isikta... ( Farkina varsalar, kapatirlar miydi onu da?)
Bütün bellegimdekileri yokettim.
Elektrikli bir aygiyla yaktim, jiletle kazidim.
Çigliklarin araligindan uçurdum hepsini, kuledip savurdum.
Adimdan gayrisini bilmiyorum.

2

Zamani yiyip bitirdi karanlik.
Gece yoktu.
Günes çoktan kömürlesmis ve yeryüzü yapiskan bir karanlikla örtülmüstü.
Yabanil sesler geliyordu derinlerden ve karanligi ince bir biçak gibi yirtiyordu.
Saklayan kirbaç gibi...
Aci duvarini asan bu sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabugunu zorluyordu artik.
Sesim yoktu.
Karanligin karninda yitirdim sesimi.
Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki.
Ama durmadan soruyorlardi.
Tanrilar bilmiyordu sorduklari seyleri, peygamberler büsbütün hain çikmisti.
Ama yine de soruyorlar, soruyorlar, soruyorlar...

3

Iki seyi bilmek istiyorum.
(Belki ayni seyi iki kere bilmek istiyordum.)
Duvarlarin rengi neydi?
Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarimla, avuçlarimla,
dilimle dokunuyorum.
Duvarlarin bir rengi olmali.
Ama hiçbir duvarcinin, hiçbir ressamin bu rengi bildigini sanmam.
Adi yoktu bu rengin, kimyasi yoktu.
Belki renksizligin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarlarin rengi...
Adimdan gayrisini bilmiyorum.

4

Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde.
Anahtardeliginden sizan ölü isikta ellerime bakiyorum. Ellerim...
Sanki bir kadinin memelerini hiç oksamamis, sicakligini duymamis.
Ellerim...
Her dizesi çiglik olan siirleri hiç yaratmamis sanki.
Ne beyaz tenliyim artik, ne esmer, ne de kara...
Cüzzamlinin, vebalinin bir rengi vardir.
Irinin bir rengi...
Ölunun bile bir rengi vardir ama derimin rengi yoktu.
Belki çürüyen bir kentin rengiydi bu.
Çürüyen bir dünyanin...
Adimdan gayrisini bilmiyorum.

5

Killi, ayaklari üzerinde duramayan bir yaratiktim artik.
Soyumun neye benzedigini unuttum.
'Insana benziyorlardi' diye duymustum bir vakitler.
Demek ki simdi maymun halkasinda insanlik...
Adimdan gayrisini bilmiyorum.

6

Agzimi anahtar deligine dayayip havayi emiyorum.
Böcek sokmasi gibi bir yanma duyuyorum bogazimda.
Oysa kuru bir yapragi bile dalindan düsürecek gibi degil bu esinti.
Belki çöle dönmüs topraga tek yagmur damlasinin düsüsü yalnizca.
Çamur gibi bir yagmur damlasi...
Ama toprak, bu damlayla çatlatacak bagrindaki tohumu.
Çöl, bütün vahalarini bu damlayla yesertecek...
Genzim yaniyor.
Ince bir kan seridi siziyor dudaklarimdan.
Kirli, sicak ve simsiyah...
Adimdan gayrisini bilmiyorum.

7

Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde.
Yetmis iki gündür sakindigim ve her gün ancak bir kere dudaklarimi degdirdigim...
Dilimi bir köpek gibi degdirdigim.
(Dilin suya dokunusu... Bir süngerin denizi yutusu yani. Bir çölün seraba kesilmesi bir an için.)
Her gün ancak bir kere degdiriyorum dudaklarimi suya. Dilimi kaçiriyorum artik.
Sünger, bütün vantuzlarini birden uzatmasin diye... Batakliktaki suyun da bir su yani vardir.
Çürüyen bir bedenin bile dayanilabilir kokusuna.
Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile degildi artik.
Küstü, öldürdü kendini su...
Su çürüdü...
Adimdan gayrisini bilmiyorum...


Ahmet Telli


Suçlama Beni

Suçlama beni
böyle bırakıp
gidiyorum diye
bağrımı yakan
bir yaradır
bu ayrılık şimdi

Bil ki kanımdadır
sevişmelerin yangını
öylece girerken
gecenin bağrına
taşıyorum sımsıcak gülümşeyişini

Yaşanan günler
hayatı oyarak
gedikler açıyor
durulur mu artık
durgun sularda
bekleyerek seheri

Talan ediliyor
bahar ve aşk
öyle bir soyun ki
duracak gibi değil
vurmazsak eğer
kendimizi yola

Yaşamak zorunlu
kurtarılırsa eğer
bahar ve aşk
ve şimdi hayat
acı yeşil
bir kader renginde

Hayatın ve sevincin
kaderinin altettiği yer
kavganın ortasıdır
ki umudun çiçeklenişi
aşkın
yengisidir bu

Söylenecek bütün sözler
sevincin ve sevdanın
savunulmasına dairdir
ve şimdi onlar
yaralarını saracak
birilerini beklemektedirler

Ey anısıyla
kalbimi yakan
kederlenme hemen
ve suçlama beni
böyle bırakıp
gidiyorum diye

Ahmet Telli


Kül Olan

Bu kentte sorular yasaklanmıştır
böyle diyorlar fısıldarcasına ve ürkek
ve diyorlar ki gidip anlatılsın bir kez
çare düşünsün tarih denilen bilici

Gidip anlatılsın beklenen yolculara
aşklar küllenmeden ve beynimizi
büsbütün kemirmeden veba
yetişsin durmadan yolu gözlenen

Bu kentin sorusunu yanıtla ey yanılmaz olan
kahret ya da ışıklandır ve de ki:
-Siz ki yangın yıllarından geliyorsunuz
umuda bağlanmak umutsuzluktur ancak

Ve sen ey bilici, de ki:
-Bu masal çok anlatıldı önceleri
çocuklar da susturuldu her defa
karartıldı evlerin bütün ışıkları

-Ve direnmeyi bilmiyorsanız
kül olun savrulun dağlara taşlara
belki hayat yeniden fışkıracaktır o zaman
bu kentin ışıksız varoşlarından

Bir sfenksten söz ediliyor durmadan
yakınmış kahredilmesi
.

Ahmet Telli


Şahmaran

Sedef, safir ve kör uyku, dünden
Kalan bir aynaya vuruyor düş gibi
Ve kâhinin her remil atışında ölüm
Kara değil, karada havada ve suda

Ağlayan narım da çatladı çünkü ben
Çocuklarımı kaybediyorum dağlarda
Dağlar ki ceylan yurdu, bir gülistan
Olsun içindi düşerse yolu Şahmaran’ın

Ve anılardır diye bilinen Şahmaran
Belleğin derin kuyusundaki uykusunu
Bir hançerle kesip çıkmalıdır günyüzüne
Ve bırakarak derisini çöl iklimlerine

Tozlaşan ve durmadan tozlanan keder
Sedef, safir ve kör bir uykuya dönerken
Çöl hep çöldür, daima çöl, gri söylence
Ve buhurun incelttiği ölümcül bir büyü

Gülen ayvamı soruyorum ağlayan kızımı
Nerdesin bunca zaman ey Şahmaran
Dağlar ceylan yurdudur, bir gülistan
Düş yollara, keder öcünü almalıdır çünkü



Ahmet Telli

YAK SEVDANIN ÇIRASINI

Ne hüzünler kurtarır seni
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler

Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü

Yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katıl hayata
hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya


--------------------------------------------------

Ahmet TELLi
 
SOLUK SOLUĞA

Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar

Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde
ne de aşktan başka bir sığınakları

Ama yaşarlar dünyanın dört bir yayında
Ölümle alay ederler sanki

Nerede beklenirse oradaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu

Neydi onları ordan oraya
savurup duran şey

Onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi

Ahmet TELLi
 
HALA KOYNUMDA RESMİN

Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi, rüzgar gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Hala koynumda resmin

Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hala koynumda resmin

Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın @merhaba@ demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hala koynumda resmin

Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Hala koynumda kesmin

Ve hala sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve yaylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Şimdi duvarlarda resmin

Ahmet TELLi
 
HERHANGİ BİR AŞKA DAİR

Herhangi bir kızınkinden ayrı değildi öyküsü
hayatına ülkesini ekleyip yaşamaktan başka

Usulca eğerek başını
yürürken nedense hep
birbirine dolaşır
gibi olurdu ayakları

Bir fotoğraf ve yeni
koparılmış bir çiçekti
ilk mektubuna eklediği
kelimelerse büsbütün yangın

Durup durup iç çekişleri
sessizliği, dalgınlığı
acıyla bakışı yollara
aşkı öğrenişindendi

Çiçekli bir dal
gibi uzandı sevdiğine
ve yalnızca
ayrılıklar korkuttu onu

Böylece bağladı
hayat, dünya ve kavga
ve aşk
onun tarihinde milattı

Temiz çamaşırlar ve bir demet çiçek
taşıyor simdi o kız, görüş günlerine



--------------------------------------------------

Ahmet TELLi
 
ÖZLEMEDİM SENİ

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşları, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizde ışıldamalı sabah olunca
Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım
Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım


Ahmet TELLi
 
ÖZLETİYOR SENİ BU YAĞMURLAR

Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle

Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün

Güller de bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirganlaşıyor bulvar ışıkları

Tarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zaman aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi bir şey
Duyabilmek kuşların gelişini

Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir

Ahmet TELLi
 
 
 
  Bugün 6 ziyaretçi (19 klik) kişi burdaydı!  
 
En güzel şiirde nefret yoktur,kavga yoktur,kin yoktur;sadece sevgi vardır. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol